22 Ekim 2010 Cuma

some news

haftaya çekimde kullanılacak olan bölümün kamerasının tamiriyle ilgilenerek başladım. kamera serviste. öncelikle sorununu çözmek ve hasar tespiti için bir süre istediler, ve bunu öğrenince fiyat ve tamirle ilgili bilgilendirecekler. çok çok acil olarak not alsalar da hala geri dönen olmadı.
bu sürecin projemdeki etkisi ise deneme çekimi için kamerayı beklemem. bölümün kamerasını takip sahneleri için, diğer elimdeki handy-cam'i ise hamamdaki sabit çekimler için kullanmayı planlıyorum. servisteki teknik servis kişisiyle görüştüğümde, dışarıdan direk hamama giren kameranın- ki bu bahsettiğimiz kamera- can hoca'nın bahsettiği mekanizmayla kendini kapatacağını onayladı yada fön makinasıyla önceden ısıtmamız gerektiğini söyledi. ama tek plan bir çekimde bu mükün olmayacağı için, hamamın çekimden önce soğutulması şart oldu.
aynı zorunluluk deneme çekimi için de geçerli olduğundan 2 kamera elimde hazırken bunu gerçekleştirebileceğim. ama sürelerin çok uzaması ve kasım başı olarak planladığım çekimi aksatma ihtimalinin ortaya çıkması halinde diğer kamerayla en azından hamam soğutulmadan, kademe kademe ısıtılarak deneme çekimini yapacağım.

metin seçimleri konusunda da işler pek iyi gitmiyor, çünkü iki kocaman kitabın karakteristik ve projenin fikriyle en çok uyuşan kısımlarını bulup çıkarmaya çalışmak düşündüğümden daha zor oluyor. bir paragraf örnek metin elimde. üzerinde benim de biraz çalışmam gerekiyor, belki de uyarlamayı yapan kişiyle birlikte çalışmamız. ama o kişinin temposu nedeniyle bu hafta bunu başaramadım. pazartesi bu metni sınıfa getirmeyi planlıyorum. belki üzerine beraber konuşabiliriz.

içimde küçük umutsuzluk tohumları yeşermeye başladı, onlarla mücadele etmeye çalışıyorum. bu haftalık durum bu..

15 Ekim 2010 Cuma

Deniz ve Proje Önerisi

Proje Tanımı

Bu proje belgesellerde sıkça görülen klasik anlatı tekniği ile uğraşmayı amaçlayan kısa bir ‘mocumentary’dir.

Arka Plan

Belgesel her konuyu, her bakışı ve her biçimi kapsayan, yeniliklere açık ve heyecan verici bir tür olmakla birlikte; çoğumuzun algısında benzer imgelerle yer etmiş bir alandır. Öncelikle bu imgelere biraz bakmak istiyorum. Herhalde aklımızda ilk olarak tarih belgeselleri belirecektir; arşiv görüntülerinin ve gazete kupürlerinin ağırlıkta olduğu bir görsellik, bilirkişilerin ‘tarafsız’ bir şekilde izleyiciye aktardıkları anekdotlar, arka planda görüntüleri ve anlatıları destekleyici manipülatif bir müzik ve tabii ki yine ‘tarafsız’ ama duygulanım yaratmayı amaçlayan, her şeyi bilen-gören ve genelde erkek bir anlatıcı. Aklına tarih içerikli belgeseller gelmeyenlerimiz ise muhtemelen doğa ya da günlük yaşam belgesellerini düşüneceklerdir. Bu kez maceraperest bir ruha sahip anlatıcımız görünür hale gelmiştir ve hayvanları gözlemleyerek onlar hakkında bilgi aktarmakta, ya da ‘Türkiye’mizin dört köşesinden herhangi biri’nde ‘yöre halkı’ ile kaynaşır gibi görünüp bir yandan da dışarıdan bakan konumunu kaybetmeden gözlemlerine bu kez insanlarla, onların yaşantılarını ve alışkanlıklarını yorumlayarak, devam etmektedir. Projemde günlük yaşam belgeselleri üzerine yoğunlaşacağımdan, bu belgesellere dair görüşlerimi detaylandırmak istiyorum. Klasik belgesel biçiminin kullanıldığı herhangi bir belgesel, türü fark etmeksizin, temel amaç olarak izleyiciye bilgi aktarmayı belirler. Bilgiye sahip olanın kendisi olduğunu baştan söyleyerek izleyiciyle arasındaki sınırı çizer ve kendi iktidar alanını kurar. Bu bilginin gerçekliğini sorgulamamıza izin vermez, görüntülerle destekler, röportajlarla destekler ve hepsinden önemlisi gücünün en somut temsilcisi olan anlatıcı ile destekler. Bu anlatıcı çoğunlukla kendisini göstermez, bir sesten ibarettir ve bize asıl olanın ne olduğunu tüm belgesel boyunca anlatır da anlatır. Görüntünün üzerine konuşarak gördüğümüz şeyin hikayesini bize aktarır; görüntünün belgeselin öznesi olmasına, bizim onunla birebir ilişki kurmamıza izin vermez ve o görüntüyü iletmek istediği genel fikre uygun bir gerçekliğe oturtur, bir araç-nesne haline dönüştürür.

Klasik belgeselcinin söylemi tarafsız olduğu ve gerçekleri aktardığıdır. Ancak, uzun bir süre baskın şekilde ilerlemiş bu tür hala sürmekle beraber zaman içinde ağır şekilde eleştiriler almaya başlamıştır. Her şeyden önce kişisel bir ürün olan belgesel, manipülasyon aracı olarak kullanılmaya devam ediyor olsa da, pek çok belgeselci klasik anlatımın izlediği yolları dönüştürmek üzerine çalışmakta ve kendi ürünlerinde klasik anlatımın temel özellikleriyle oynamakta ve belgeseli bir çeşit performans alanı olarak kullanmaktadırlar. Gerçekliğin hiçbir zaman geleneksel belgeselde yapıldığı denli net şekilde kurulamayacağı ve baktığımız görüntünün her an değişebilir, akışkan bir yapı olduğu görüşlerini projemin çıkış noktası olarak düşünebilirim. Başta da söylediğim gibi benim için belgesel her türlü denemeye, yeniliğe açık olmasından ötürü heyecan verici bir alan. Yıllar boyunca topluluklara katı, değişmez kaplarda gerçeklikler sunan belgeselin aslında kırılgan bir yapı olduğu ve her çatlağında dünyadaki her varlığa dair yakalanmayı-kaydedilmeyi-algılanmayı bekleyen ayrıntıların saklı olduğu fikri beni heyecanlandırıyor. Bu yüzden projemde ‘gerçeklik’ diye adlandırılan kavramın bir sürü müdahaleyle oluşturulmuş, yapay ve dağılabilir, yok edilebilir bir kavram olduğu noktasından yola çıkarak; belgeselin kurduğu iktidarın en büyük temsilcisi olan anlatıcı üzerinden ‘gerçeklik’ ile oynamayı amaçlıyorum.

Sinopsis

Bir sokak görüntüsü ile film başlar. Görüntüler akmaktadır ve anlatıcı konuşur, güven verici bir ses tonuyla izleyeceğimiz her şeyin gerçek olduğunu söyler. Küçük farklar barındıran benzer görüntüler art arda kullanılarak anlatıcının gerçeği duruma uygun şekilde yeniden yarattığı durumlar oluşturulur. Örneğin; yolda yürüyen iki insanı gördüğümüz planda anlatıcı, “Görüyorsunuz, bu yörenin insanları genelde açık havada dolaşmayı sever, zaman burada yavaştır, insanlar huzurludur, sakindir… Gidecekleri yere yürüyerek gitmeyi tercih ederler.” İki insan gitmek üzere olan otobüse son anda binerek kadrajdan çıkarlar. Anlatıcının hikâyesi gerçekliğini yitirmiştir artık ve anlatıcı panik halinde yeni bir hikâye yazmaya çabalar: “Ama aceleleri olabilir tabii. Bazen… Toplu taşımacılık yöre halkının vazgeçilmezlerinden biridir.” benzeri mantıksız çıkarımlar yapar.

Anlatıcı, belgeselin diğer tüm ögeleri tarafından devre dışı bırakılmak istenir. Bu, kimi zaman, bir meslek sahibinin işi başında çekildiği esnada çekim açısının aniden değişmesi ve kadrajdaki insan(lar)ın bu sıradan yaşam görüntülerinden fantastik karakter(ler) görünümüne bürünmeleri şeklinde olabilir. Üçüncü yol, anlatıcının üzerine konuştuğu sahnede izlediğimiz panoramik belde görüntüsü sağdan sola pan yaparken durması gereken yerde durmaz ve kameramanı izleyen ‘yöre insanları’nı görürüz yanlışlıkla, anlatıcı yine ne yapacağını şaşırır. ‘Yöre insanları’ndan birine boy plan geçilir ve anlatıcı rahatlar; kadrajdaki insana aşağıdan yukarı tilt yapılırken anlatıcı ‘yöre insanı’nın genel özelliklerinden bahsetmeye başlar. Son yol ise müziğin anlatıcı ile ilişkisini ele alacak. Anlatıcı yörenin ünlü bir tarihi binasının görüntüsü üzerine konuşur ve onun –kendi uydurduğu- tarihini anlatırken, arkadan bu anlatıya uygun şekilde çalan müzik durmadan değişerek ve oldukça alakasız tarzlara geçiş yaparak anlatıcının aktarmaya çalıştığı hissi aktarmasını engelleyecek. Bu şekilde değişen müzikler devam ederken anlatıcı daha fazla devam edemez ve panik halinde ancak yine hisli bir ses tonuyla bir bitiriş konuşması yaparak belgeseli kapatır.

Siyah beyaz çekilen görüntülerin görsel detay ve içerik bakımından sade olmasına özen gösterilecek. Sakin, gözü yormayan kadrajlar yoluyla oyunculara hareket değişimlerinin anlaşılır şekilde olacağı alanlar yaratılacak.

Tretman

Sahne, anlatıcının sesi eşliğinde açılır: “Burası yurdumuzun küçük bir kasabası. Sakin bir gündelik yaşantının akıp gittiği, gökyüzünün masmavi, yeryüzünün yemyeşil olduğu şirin bir belde. Burada yaşayan insanların gerçek hikayelerine yakından göz atalım hep birlikte.”

Siyah-beyaz bir cadde görüntüsü. Yollar tenha, tek tük arabalar geçmekte. İnsanlar tek başlarına ya da ikili-üçlü gruplar halinde dolaşıyor.

İkinci sahne: İki insan uzun bir sokakta yürümekteler. Anlatıcı konuşmaya başlar: “Bu yörenin insanları genelde açık havada dolaşmayı sever, zaman burada yavaştır, insanlar huzurludur, sakindir… Gidecekleri yere yürüyerek gitmeyi tercih ederler.” İki insan gitmek üzere olan otobüse son anda binerek kadrajdan çıkarlar. Anlatıcı bu yeni son karşısında tıkanır, duraksar ve hemen yeni bir hikaye yazmaya koyulur: “Ama aceleleri olabilir tabii. Bazen… Toplu taşımacılık yöre halkının vazgeçilmezlerinden biridir.”

Üçüncü sahne: Küçük bir tezgah açmış, tütün ve tabaka satan bir adam görürüz. Müşteriler gelir, gider; onlara karşı oldukça güler yüzlüdür. Anlatıcı bu esnada yöre esnafının halkla ve birbiriyle ne kadar güzel bir uyum içinde olduğundan bahseder, sesi ılık ve güven vericidir. Keyifli bir şekilde, satıcıların içtenliğinden söz etmeye devam eder. Çekim açısı aniden karşı açıdan alt açıya geçer ve o zamana kadar fonda çalan sakin müzik bir anda şiddetlenir ve yükselir. Tütün satıcısı iri ve korkutucu görünmektedir artık, gelen müşterilere tütün satmaya devam eder. Anlatıcı yine yeni bir hikaye bulmak zorunda kalır. Bu satıcıya gelen müşterilerin ‘genelde alt sınıftan eğitimsiz vatandaşlar olduğundan’ ya da ‘çevre muhitlerden geldiklerinden’ bahseder, daha kızgın ve heyecanlı bir ses tonu vardır.

Dördüncü sahne: Beldenin panoramik görüntüsü sağdan sola pan hareketiyle gösterilirken anlatıcı yörenin güzelliklerini, zenginliklerini anlatmaktadır. Pan hareketi durması gereken sınırda durmaz, kameramana bakan ‘yöre insanları’ kadraja girer. Anlatıcı yine ne yapacağını şaşırır. ‘Yöre insanları’ndan birine boy plan geçilir ve anlatıcı rahatlar; kadrajdaki insana aşağıdan yukarı tilt yapılırken anlatıcı ‘yöre insanı’nın genel özelliklerinden bahsetmeye başlar. Hisli bir ses tonuyla abartılı ve uzun cümleler kurarak insanların kültürel değerlerinden bahseder. Ama kameraya bakmaya devam eden insanın üzerine söylenen bu cümleler bağlamsız ve abes durur.

Beşinci sahne: Anlatıcı, yörenin ünlü bir tarihi binasının görüntüsü üzerine konuşmaktadır. Binanın –kendi uydurduğu- tarihini anlatırken, arkadan bu anlatıya uygun şekilde çalan müzik bir süre sonra aniden değişir ve oldukça alakasız tarzlara geçiş yaparak anlatıcının aktarmaya çalıştığı hissi aktarmasını engeller. Bu şekilde değişen müzikler devam ederken anlatıcı daha fazla devam edemez ve panik halinde ancak yine hisli bir ses tonuyla bir bitiriş konuşması yaparak belgeseli kapatır. Son görüntü beyaza düşerek son yazısı görünür ve film biter.

Oyuncular bölümünde anlatıcıyı seslendiren ve kamerayı kullanan (ben J) kişi de dahil görünen görünmeyen tüm ekibin ismi rolleriyle birlikte akar. Belki sonunda –son yazısının altına- yapmak istediğim işe dair motivasyonumu belirttiğim kısa bir cümle –içime sinen bir tane bulursam- ekleyebilirim.

Film Bütçesi/Kaynaklar

Filmmor Kadın Kooperatifi’nden kamera ve kurgu desteği alıyorum, ekipman için bütçe ayırmam gerekmeyecek.

Kasetler: <15tl

Yol masrafları: -Sarıyer’e gidip çekim mekanı arayacağım, burada çekmeye karar verirsem- <50>

Takvim

18 Ekim 2010

Taslak senaryonun hazırlanması

Oyuncuların belirlenmesi

25 Ekim 2010

Oyuncularla buluşma/çalışma

Senaryo ikinci taslak

Deneme çekimleri

Dekor ve aksesuar listesi hazırlama, eksiklerin tamamlanması

1 Kasım 2010

Çekimlerin başlangıcı

Müzisyenlerle buluşma

8 Kasım 2010

Çekimler devam

22 Kasım 2010

Yapım sonrası organizasyonu (gösterimini nasıl yapacağımı planlamak)

Çekimler bitiş

29 Kasım 2010

Deşifrasyon

Kaset aktarması (?)

6 Aralık 2010

Kaba kurgunun hazırlanması

13 Aralık 2010

İlk kurgu

20 Aralık 2010

İkinci kurgu

Son halinin sunumu

27 Aralık 2010

Son kurgu

14 Ekim 2010 Perşembe

türkiye sineması tarihi, çalışmamın omurgası

Türkiye sineması tarihi hakkında kitaplar

“Türkiye sineması tarihi yazılırken kullanılan dönemlendirme ve sınıflandırma metotları” diye özetleyebileceğim çalışmamda şu an kaynak tarama aşamasında bulunuyorum. Aslında bu Cuma kitaplardan çıkardığım notları sırasıyla yazıp önüme koymak (ve size göndermek) vardı, fakat kitapların içinde boğulduğum için yapamadım.

Kitapları inceledim, özellikle Can Hoca’nın verdiği Film History: Theory and Practise kitabı çok yardımcı oldu. Kitap sinema tarihi yazılırken kullanılan metotlar üzerine bir kaynak kitap. Yani tam da benim yapmak istediğim şey. Bu kitapta dünyadaki sinema tarihi çalışmaları üzerinden analizler yapılmış. Oradaki çalışmaları size özet geçmek istiyordum ama dediğim gibi yetişmedi.

Projemi dört aşamaya bölmeyi düşünüyorum. Türkiye sinema tarihi incelemesini

1. Kronoloji, dökümanasyon

2. Endüstri

3. Estetik

4. Yeni yaklaşımlar

Diye dört parçaya ayırmanın mantıklı olacağını düşünüyorum. Her ne kadar şimdiye kadar bahsettiğim çalışmalar karmaşık olsa da, bu tarz bir bölümlendirmenin yararlı olacağını düşündüm.

1. 1. Kronoloji çalışmalarında, nijat özön’ün (türk sineması kronolojisi), burçak evren’in (benzer isimli kitap) çalışmalarını inceleyeceğim. Dökümantasyonda, agah özgüç ve giovanni scognamillo’nu kitaplarına başvuracağım. Bunun dışında rakım çalapala’yla başlayan sinema tarihçiliği geleneğimizdeki beli uğrak noktalarına da değinmek istiyorum.

2. 2. Endüstri kısmında, tecimsel anlamda türk sinemasının seyrine bakmak istiyoum. Yine scognamillo’nun çalışmaları, ve bunun dışında yazılmış birçok eleştirel makalenin çalışmama katkı sağlayacağını umuyorum. “Türk sinemasının endüstrileşmesi gerek” lafının dillerden düşmediği bir dönemde, endüstri üzeirne edilen kelamların incelenmesi gerek.

3. 3. Estetik kısmı doğal olarak en uzunu olacak. Nijat özön’in sınıflandırması, tür sineması, auteur sineması, toplumsal etmenler, star sineması gibi temalar bu bölümün konusu olacak.

4. 4.Özellikle 90 sonrası akademisyenlerin de işe el atmasıyla yükselen sinema yazınının geçirdiği değişim öne çıkacak bu bölümde.

Pazartesi gününe, daha detaylı, kitaptan notlarla hazırlanmış bir çalışmayla karşınıza geleceğim.

good news!

proje önerimin blogta yer alması oldukça gecikti, teknik problemler ve ardından zor geçen bir hafta buna sebepti. affedin lütfen..
ama şimdi haberler iyi, sıcak sıcak bildiriyorum.
ilk iş projeyi şekillendirirken de- yollar ve yürüme kısmını kastediyorum- aklımda olan hamama gittim. utana sıkıla başlayan konuşma bir anda şahane sonuçlar verdi. şöyle ki hamamın sahibi ve aynı zamanda tellağı olan kişi "istediğin zaman çekebilirsin, tellaklık ben yapıyorum filmde de ben yıkayabilirim, ücret ben yıkarsam bir yıkama ücretidir...vs" dedi. her şey o kadar yolunda gitti ki bozulmasın korkusuyla kartını alıp hemen ayrıldım. haftaya bir gün deneme çekimi yapmak için sözleştik üstelik hamamı anlatmadan önce hamamda yıkanmam gerektiğiyle ilgili ısrarcı. o yüzden gün saat belirleme, hangi noktaya kamera kurulacak gibi detayları o gün konuşacağız.
fakat hamama bakmak için kafamı soktuğum an buğulanan gözlük camlarım düşünülmesi gereken bir noktayı hatırlattı, o da kameranın merceğinin de girdiği an buğulanacak oluşu. dalış yaptığım günlerden, buğulanma için bir sprey olduğunu ya da daha pratik bir yol olarak tükürükle bu işin halledilebileceğini biliyorum. ama bir yandan da bu buğulanmanın da takip kamerasına yansıması fikri bence o noktada videonun içeriğiyle ve gerçekliğiyle örtüşüyor. üzerine düşünmem gerekiyor.
biraz da hamamdan bahsetmem gerekirse, çok küçük, dikdörtgen bir mahalle hamamı. bir kubbesi yok, dolayısıyla her daim yapay ışıklı. duvar kenarlarında kurnalar ve ortada göbek taşı var. sabit kameranın yerleştirilebileceği bir kat yok, dolayısıyla bir merdiven kurulması gerekiyor. atmosferin kameraya nasıl yansıdığını ise deneme çekimi gösterecek.
ikinci gelişme ise, videoda kullanılacak metinle ilgili. elimdeki kitaplarla, ki bunlar "the sexual revolution " ve "rede an den kleinen mann", okumalar yapmaya ve bölümler çıkarmaya devam ediyorum. bu sırada ise uyarlamasını yapabilecek kişiyle görüştüm. "türk dili ve edebiyatı" mezunu ve osmanlıcanın dönemlerine hakim biri. örnek bir metin onda, geri dönmesini bekliyorum. seçtiğim kısımlar tamamlanınca da burada paylaşacağım. öte yandan metnin ingilizcesinin altyazı olması fikrini çok içime sindirdim, muhtemelen yer alacak.
bu haftalık durum bu.

ter

a brief description

sistemler devamlılıklarını sağlamak ve hayatta kalmak adına doğurganlığı ödüllendirir. üretimin bir parçası olmayan kısır ise, kurulan vahşi mekanizmanın sürdürebilirliğini tehdit eder, bu yüzden itilir ve tarihin bile dışında bırakılır. İşte bu yüzden, “Ter” kasten bilinçsizleştirilen bir malzemeyle işleyen mekanizmaları önce hatırlatmayı, anlamayı ve devamında yıkmayı amaçlar. Ortalama 25 dakikada önce ve sonrayla oynayarak ideal bir şimdi yaratan bir video deneyidir.

Background/Context

İktidarların egemenlikleri kapsamında bireyler kendiliklerinden kurtulup iktidara ve kurulan modele üreterek hizmet eden vücutlar haline gelmiştir. Gündüzü geceye, üretmeyi yaratmaya yeğleyerek sosyal bir düzen yaratan güç sahibi, bu düzenin kontrolünü de elinde tutar, dolayısıyla bu düzene hizmet edenleri de. Bu noktada cinselliğin sınırları üremeyle tanımlanır, yatak odaları sadece ürün vermekle görevli olan alanlara dönüşür. İktidarın izin verdiği heteronormativitenin dışında kalanlar ise sapkınlıkla, günah işlemekle ve hastalıkla suçlanır. Foucault'nun Viktoryen dönemle başladığını söylediği, daha tanıdık olan Osmanlı'da ise batılılaşma ve modernleşme dönemine denk gelen ve iktidarın gücünü beslemesini sağlayan bu heteronormatif pratikler kafalardaki eşcinsellik algısında da bir kırılmaya neden olur.

Düzenin devamı adına yeniden yazılan tarihte yer almayan ama bir şekilde de yok edilememiş kaynaklara göre eşcinsellik 18. yüzyıl öncesi Osmanlı toplumunda lanetlenen ve katledilen bir olgu olmaktan uzaktı. Tek tük minyatürlerin, divan edebiyatı metinlerinin, “Seyahatname”'nin ya da hayatta kalmayı başarmış “Dellakname-i Dilkusa” yada “Hubanname”'nin bize anlattığı, kanıksanmış bir görünürlüğün, egzotik doğu betimlemelerimiz ve nostaljik hayallerimizdeki gibi sadece saray çevresinde değil, toplumun bir çok katmanında olduğu.. Osmanlı kültüründe eşcinsellerin adı “mahbub” yani sevgili idi, o kadar ki bu sevgililer savaş öncesi ve sonrası hizan sınıfı olarak yeniçerilerle diğer tüm esnaf sınıfları gibi şehri gezerler, kutlamalarda yer alırlardı. Hoşgörü olarak tanımlamayı sevdiğim bu durum modernleşme sürecine kadar devam etti ve ardında yerini dışlanmaya bıraktı. Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla da bu durum değişmedi. Yasak olarak kanunlaşmamasına rağmen, ki belki de bunun yardımıyla eşcinsellikle ilgili kelimeler sözlüklerden, anılar tarihten ve varlıkları da hafızalarımızdan çıkarıldı. Yok sayma durumu gün geçtikçe şiddetini arttırdı, eşcinsellik bir küfür halini aldı. Bu yüzden aileler çocuklarını öldürdü, polis evlerini bastırdı, dışlanmaya katlanamayanlar intihar etti, hepsi hasta olmakla suçlanıp yaratılan linç mantığının hedefi oldu.

Ama bu dönüşüm bir yere dokunamadı, hamamlara. Dışarının üstüne yüklediği herşeyden kurtulan ve çırılçıplak kalan erkekler, kadınlar bu zamansız mekanlarda sevişmeye devam ettiler. Sistemin ihtiyacı olan bedenlerini bu mekanlarda zevk almak için kullandılar, ve böylece ona başkaldırdılar. Kurtulmaya çalıştığımız ve inkar ettiğimiz geçmiş bu yerlerde bugünle birleşiyor ve evli erkeklerin alyanslı elleri başka erkeklerin vücudunda gezerken dışarının tanımladığı roller ortadan kalkıyor. En geleneksel yanımız bugünün Türkiye'sinden çok uzakta olan bir gelecekte yaşıyor ve bunun görülmesi, gösterilmesi gerekiyor.


Abstract/Synopsis


Genç erkek turuncu ve eski spor ayakkabılarını belediyenin yaptığı yol kesen bariyerlerin üstüne koyarak bağlar ve ardından yürümeye başlar.Gece ve karanlık şehrin, beyoğlu sokaklarında yürümektedir.Kalabalık caddelerden ara sokaklara geçer, zaman zaman hızlanır. Yürüdüğü sokaklar ve taşlar düzensizleşir, yoluna çöpler çıkmaya başlar. Yol yokuş olmuştur ve genç erkek yokuştan inmeye başlar. Kuledibine doğru gelir, iyice hızlanır ve bir hamama girer. Girişte peştemalını ve takunyalarını alır, soyunma bölümüne geçer. Üstündekileri ve ayakkabılarını çıkarır, peştemalanı bağlar ve takunyalarını giyer. Hamamın banyo kısmına gider. Önce bir kurnanın kenarına oturur ve yıkanmaya başlar.Ardından tellak gelir, onu göbektaşına alır. Güçlü tellak, genç erkeği taşın üstüne yatırır, peştemalini sıyırır ve onu yıkamaya başlar. Tellağın hareketleri sertleştikçe, genç erkek heyecanlanmaya ve titremeye başlar. Titredikçe tellağa yakınlaşır ve ikisinin vücudu birlikte hareket etmeye başlar. Bir süre böyle devam eder, sevişmeye başlamazlar ve tellak işini bitirdikten sonra oradan ayrılır. Genç erkek bir süre hareketsiz kaldıktan sonra aceleyle kalkar,soyunma odasına gider ve kurulanmadan kıyafetlerini giymeye başlar. Ayakkabılarını giyer, bağcıklarını bağlamadan koşmaya başlar ve karanlık sokakta kaybolur.


Treatment


Görüntü ikiye bölünmüştür.

İlk görüntüde bir erkekler hamamın içini yukarıdan çekilmiş halde görüyoruz. Gece olduğu için içerisi suni bir beyazlıkta, oldukça dumanlı. İçeride bir kaç kişi var, oldukları yerden çok hareket etmeyen kişiler ve hepsi rehavet içindeler. Her şey oldukça yavaş, ama içerideki herkeste izlenildiklerinin bilinci farkedilir ve hareketleri bu ölçüde teşhirci. Sonra içeriye bir kişi daha geliyor, ince uzun dövmeli, beyaz tenli,bıyıklı genç bir erkek. Takunyalarla pek rahat yürüyemiyor ve çekinerek bir kurnanın yanına geçiyor, kendine bir tas su döküyor ve gizlice etrafını izlemeye başlıyor. Ama bu korku dolu hali bile içeridekilerin huzurlu halini bozmuyor. Ardından tellak gelip onu göbek taşına götürüp yıkamaya başlıyor. Oldukça erotik bir sahne. Yıkanma bittikten sonra bir süre hareketsiz kalıyor. Sonra bir anda kalkarak koşmaya başlıyor. Bu bile diğerlerinin huzurunu kaçırmıyor.

İkince görüntüde ise bu genç erkeğin turuncu lastik ayakkabılarını bağladığı andan itibaren kamerayla takip ediyoruz. Etrafındaki herkes, ayakkabısnı bağladığı belediye bariyeri kalabalık ve ışıklar şehrin göbeğinde 2010 senesinde olunuşunun kanıtı. Kamera ise, ayak hizasında ve ancak dize kadar görebiliyor. Hızlanması yavaşlaması yada korkusu ayaklarından hissedilebiliyor. Bu takip hamama girip göbektaşında yıkanmaya başladığı ana kadar oldukça hareketli ve titrek. Sadece yıkandığı zamanlarda hareketsiz. Bu yıkama sahnesinde, bu kamera genç erkeğin ayaklarını görmeye devam ediyoruz ve vücudunun kasılışını, aldığı zevki ayakları aracılığıyla öğreniyoruz. Onu şehirden koparıp buraya getiren, burda zevk alan ve buradan kaçan genç erkeğin ayakları. Genç erkeğin bu gecesini ona yaşatan, bize gösteren bu zamanlar arası hareketi sağlayan ayakları...Sadece ayaklara odaklanan bir görüntü yürümeyi ve ilerlemeyi akla getirir kolayca. Hamama giderken yokuş inmesi fikren özgüre giden yolun aşağıya, analitik düzlemde geriye gitmesinin sembolüdür.

İki görüntü genç erkeğin yukarıdan bakan kameranın kadrajına girmesiyle birleşiyor ve eş zamanlı oluyor, kadrajdan çıkmasıyla yine ayrılıyorlar. Bu iki sahnenin birleştiği ana kadar, şehir ya da su sesi yerine fısıldayan bir erkek sesi duyuyoruz. Bu fısıltı ahenkli bir osmanlıca metin ve vurgusu divan şiirlerini anımsatıyor. Sahnelerin birleştiği anda fısıltı yükseliyor ve hızlanıyor, normal bir ses tonuna dönüşüyor. Genç erkeğin hamamdan kaçıp karanlıkta kaybolmasıyla da ses de yok oluyor. Divan edebiyatı, bu coğrafyanın eşcinsel geçmişiyle ilgili bugün konuşabilmemizi sağlayan en verimli araçlardan biri, bu sebeple osmanlıca olan ve divan edebiyatı vurgusu taşıyan bir metin oluşu önemli. Ama bu videoda kullanmak istediğim metin aslında Wilhelm Reich'in “Cinsel Devrim” adlı kitabından metinler.

Bu seçimin ilk nedeni, bu projenin çıkış noktası olan iktidarın beslenmesi konusuyla ilgili. Psikoloji iktidarın ve egemenin sürebilirliğinde en kilit organlardan biri, yarattığı sağlıklı insan resmi ise çoğu zaman iktidarın çıkarlarıyla örtüşür. Bu yüzden, bu modele karşı duran bakıştan çıkmış psikolojik bir metinde analiz edilen eşcinsel kimliği önemli.

Öte yandan, projemde Reich'in cinsel devriminin ve dolayısıyla Bruce LaBruce'un Raspberry Reaich'nın bir izinin olması kişisel bir lüks, ta ki cinsel devrimin hayali kurulan bir ideal olduğunu kabul edene kadar.

Projenin zaman çizgisiyle ilgili olarak, görüntülerin izlenilen andaki eş zamanlılığına rağmen zamanın herhangi bir yerinde olan hamam ile bugünde olan genç erkek ancak yine burada buluşabiliyor. Buluştukları noktada ise ayakları çeken kameranın yukarıdaki kameradan görünmesi bilinçli bir şekilde tercih ediliyor. İzlenenin hikaye gerçekliği değil, dış dünya olduğunu anlatan bu seçim aynı zamanda gözetleme zevkiyle ilgili izleyeni rahatsız ediyor. Ama daha çok, hem bu iki görüntü arasındaki hemde konuyla eser arasındaki ilişkinin bu kamera üzerinden kurulduğunu düşünüyorum. Kaydeden kamera sadece gözetlemekle kalmayan, gördüklerini de hatırlayan bir hafızanın mümkün olduğunu gösteriyor.


Schedule

Videonun pre-production sürecinin oldukça kısa olmasını planlıyorum. Bu aşamada en çok zaman alacak kısım, uygun ve çekim yapılabilecek bir hamam bulmak ve sorumlusunu ikna etmek olacak. Öte yandan, Reich'in alıntılayacağım metninin osmanlıcaya çevrilmesi ve divan edebiyatı yapısıyla entegre edilmesi bu aşamada gerçekleşecek. Fakat, hamam görüntülerindeki rehavet dolu atmosferi yaratmada elimizdeki handy-cam uygun dokuyu sağlayamayacağı için bir görüntü yönetmenine ihtiyaç duyuyorum. Ses, görüntülerin üzerine ekleneceği için bu süreçte herhangi bir hazırlık gerektirmiyor.Bu yüzden, pre-production süresini 2 haftayla kısıtlamayı ve ekimin ikinci yarısında çekime başlamayı planlıyorum.

Çekim aşamasının da tek gecede ile bitmesini planlıyorum. Görüntülerden oyuncuyu takip eden kameranın tek ve sürekli bir plan olması nedeniyle çekim süresi ile video süresi eşit, öte yandan hamamda bulunma süremizde bir geceyi geçemeyeceğini tahmin ettiğimden bu aşama bir gecede bitmeli.

Post-production sürecinin en uzun ve en sancılı geçen süreç olacağını tahmin ediyorum. Kameralardan istediğim görüntüleri alamama beklentisi, elimdeki görüntülerle çokça oynamam gerektiği fikrini doğuruyor. Görüntülerle çalışmayı 2 yada 3 haftaya yaymayı planlıyorum.Öte yandan ses için kayıt süresi ve devamındaki edit aşaması, yaratılan atmosferi yaratacak seslerle birleştirilmesinin kendi başına 2 haftalık bir süre olmasını bekliyorum. Dolayısıyla 5 haftalık bir post-production süreci öngörüyorum.


Budget


Projenin bütününe baktığımda maliyeti düşükmüş gibi görünen proje, 2 noktada büyük bütçelere ihtiyaç duyabilir. İlki hamamda çekim yapabilmek için miktarını hiç tahmin edemediğim bir kira ödeme zorunluluğu. Harcamalardaki ikinci büyük kalem ise post-production aşaması. Bu sürede sinema okuyan arkadaşlarımdan yardım almayı planlasamda gerekli teknolojileri kullanmak için bir bütçeye ihtiyaç olabilir, bunun için de MAFM'den yardım almayı umuyorum.

Genç erkek ve tellak rolü için aklımda kişiler B planlarıyla birlikte hazırlar, dolayısıyla ödeme yapmayı düşünmüyorum.


Exhibition


Projemi hayal ederken aklıma bir sinema salonu kesinlikle yoktu. Sergi salonları ve galeriler ise özellikle kaçındığım ve eserle izleyen arasında sevmediğim bir ilişki kuran mekanlar. Sokak, her ne kadar göstermek için dilediğim yer olsa da bu projeyle ilgili bazı tehlikeleri de içinde barındırıyor. Özellikle İstanbul lgbtt geçmişinin büyük bir izini taşıyan “lüleciler” sokağı, projeyi tamamladığını düşündüğüm ama tutucu sakinleri nedeniyle bir o kadar da zorlayan mekanlardan biri. Dolayısıyla sergileme konusuyla ilgili bir karar verebilmek için gözlem yapmalı ve filmin oluşum sürecindeki deneyimlerin bir yerlere yönlendirmesini beklemeliyim.



guliz'in proposal'ı (updated)



SUÇ VE CEZA, BİR DE AHLAK

Nedir?

Bu proje, namus adı altında işlenen cinayet, yaralama olaylarıyla tecavüz olaylarının mahkemeye intikal ettiği Yeşilçam filmlerindeki mahkeme sahnelerine bakarak toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl kodlandığını, yargılayan/yargılanan ilişkisinin bu rollerin neresinde durduğunu ve ahlak (hem vicdan hem de hukuk etiği açısından) anlayışını incelemeyi amaçlamaktadır.

Neden böyle bir proje?

Bu projenin fikrini geliştirirken kendi film izleme deneyimimden ve aldığım eğitim doğrultusunda ister istemez tartıştığım ve sorguladığım bazı kavramlardan yola çıktım. Ancak Türkiye sinemasını incelemede yeni yönelimlerin ve arayışların olduğu bir dönemde olduğumuzu göz önüne alınca, bu projenin kişisel bir merakı gidermekten biraz daha fazlasını yapabileceğini, belki yeni bir tartışma zemini ekleyebileceğini düşünüyorum.

Umut Tümay Arslan, Yeşilçam filmlerine erkeklik, mazlumluk ve iktidarın duygular üzerindeki etkilerini tartışıyor.

Asuman Suner, yakın dönem yönetmen sinemasında kimlik inşası ve aidiyet kavramlarını sorunsallaştırıyor.

Bu örnekler bu kadarla sınırlı değil ancak henüz geniş bir külliyat oluşturdukları da söylenemez. Yeni tartışmalara ve seslere açık hala ihtiyaç var. Bu araştırmanın bahsedilen eserler kadar kapsayıcı olamasa da, birkaç yeni soru sorabileceğini düşünüyorum.

İçinde Ne Var?

Projenin başında seçtiğim filmleri tanıtmayı ve neye dayanarak bu filmleri seçtiğimi açıklamayı planlıyorum. Daha sonra bu filmlerin birkaç sahnesine yoğunlaşarak araştırma konumu geliştirmeyi planlıyorum. Bu sahneler çoğunlukla mahkeme sahneleri olacak.

Üzerinde duracağım filmlerin mümkün olduğu kadar bu konulara farklı yaklaşan filmler olmasını istiyorum. Bu sayede bu filmleri kendi benzerlerinin birer temsilcisi olarak ele alabilmeyi istiyorum.

Nasıl Olacak?

Araştırma döneminde etik felsefesi, hukuk antropolojisi üzerine okuma yapmayı ve bu alanlarda tartışılan kavramları Türkiye’nin tarihsel bağlamında tartışmayı planlıyorum. Toplumsal hayattı kuşatan ahlaki değerlerle, filmlerde işlenen ahlaki değerler arasındaki paralellikleri, devlet baba ve Allah babadan adalet beklemenin yarattığı toplumsal psikolojiyi ve yargılayan ve yargılanan arasındaki sosyo-ekonomik hiyerarşiyi tartışmak istiyorum.

Bunun yanı sıra kadınlık ve erkeklik temsillerine de bakmak, savcı ve sanığın sahnede nasıl konumlandırıldığının grafik okumasını yapmak ve beden temsili üzerinde de durmak istiyorum.

Neyle Olacak?

Kitaplar ve makaleler için Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi’ni ve kendi kütüphanemi kullanmayı düşünüyorum. Yetmedikleri yerde, gerekli kitabı veya dergiyi yayınevinden sorabilirim veya kütüphaneye alımı için Can Candan aracılığıyla başvurabilirim.

Filmleri izlemek için hem internetteki video arşivini hem de Mithat Alam Film Merkezi arşivini kullanabilirim.

Ne Zaman?

1. HAFTA

Proposal’ın yazılması

Kütüphanede kaynak araştırma

2. HAFTA

Projenin sunulması

Kütüphanede bulunan kaynakların incelenmesi ve elenmesi

Filmlerin araştırılması

3. HAFTA

Araştırma sonucu bulunan filmlerin izlenmesi ve okumaların yapılması

4. VE 5. HAFTALAR

Kaynakların paylaşılması

Okuma ve izleme + bunlar doğrultusunda proposal’ın güncellenmesi

6. ve 7. HAFTALAR

Okuma ve izleme

Outline oluşturma

8. HAFTADAN İTİBAREN

Yazma ve her hafta geri dönüşler üzerinden yapılan ekleme ve düzenlemelerin paylaşılması

13 Ekim 2010 Çarşamba

proje için film onerisi

merhaba herkese

aşağıda bir filmin linkini yolluyorum. internette ve mithat alam arşivinde filmi bulamadım.
daha önce televizyonda izlemiştim ama tekrar izlemek istiyorum. filmi aramaya devam edicem ama bu arada da size de linkini yollamak istedim. tam olarak ne tür filmlerden bahsettiğimi anlatmama yardımcı olacak bir örnek bence. bulabilirsem sınıftada bazı sahnelerini beraber izleriz umarım.