15 Ekim 2010 Cuma

Deniz ve Proje Önerisi

Proje Tanımı

Bu proje belgesellerde sıkça görülen klasik anlatı tekniği ile uğraşmayı amaçlayan kısa bir ‘mocumentary’dir.

Arka Plan

Belgesel her konuyu, her bakışı ve her biçimi kapsayan, yeniliklere açık ve heyecan verici bir tür olmakla birlikte; çoğumuzun algısında benzer imgelerle yer etmiş bir alandır. Öncelikle bu imgelere biraz bakmak istiyorum. Herhalde aklımızda ilk olarak tarih belgeselleri belirecektir; arşiv görüntülerinin ve gazete kupürlerinin ağırlıkta olduğu bir görsellik, bilirkişilerin ‘tarafsız’ bir şekilde izleyiciye aktardıkları anekdotlar, arka planda görüntüleri ve anlatıları destekleyici manipülatif bir müzik ve tabii ki yine ‘tarafsız’ ama duygulanım yaratmayı amaçlayan, her şeyi bilen-gören ve genelde erkek bir anlatıcı. Aklına tarih içerikli belgeseller gelmeyenlerimiz ise muhtemelen doğa ya da günlük yaşam belgesellerini düşüneceklerdir. Bu kez maceraperest bir ruha sahip anlatıcımız görünür hale gelmiştir ve hayvanları gözlemleyerek onlar hakkında bilgi aktarmakta, ya da ‘Türkiye’mizin dört köşesinden herhangi biri’nde ‘yöre halkı’ ile kaynaşır gibi görünüp bir yandan da dışarıdan bakan konumunu kaybetmeden gözlemlerine bu kez insanlarla, onların yaşantılarını ve alışkanlıklarını yorumlayarak, devam etmektedir. Projemde günlük yaşam belgeselleri üzerine yoğunlaşacağımdan, bu belgesellere dair görüşlerimi detaylandırmak istiyorum. Klasik belgesel biçiminin kullanıldığı herhangi bir belgesel, türü fark etmeksizin, temel amaç olarak izleyiciye bilgi aktarmayı belirler. Bilgiye sahip olanın kendisi olduğunu baştan söyleyerek izleyiciyle arasındaki sınırı çizer ve kendi iktidar alanını kurar. Bu bilginin gerçekliğini sorgulamamıza izin vermez, görüntülerle destekler, röportajlarla destekler ve hepsinden önemlisi gücünün en somut temsilcisi olan anlatıcı ile destekler. Bu anlatıcı çoğunlukla kendisini göstermez, bir sesten ibarettir ve bize asıl olanın ne olduğunu tüm belgesel boyunca anlatır da anlatır. Görüntünün üzerine konuşarak gördüğümüz şeyin hikayesini bize aktarır; görüntünün belgeselin öznesi olmasına, bizim onunla birebir ilişki kurmamıza izin vermez ve o görüntüyü iletmek istediği genel fikre uygun bir gerçekliğe oturtur, bir araç-nesne haline dönüştürür.

Klasik belgeselcinin söylemi tarafsız olduğu ve gerçekleri aktardığıdır. Ancak, uzun bir süre baskın şekilde ilerlemiş bu tür hala sürmekle beraber zaman içinde ağır şekilde eleştiriler almaya başlamıştır. Her şeyden önce kişisel bir ürün olan belgesel, manipülasyon aracı olarak kullanılmaya devam ediyor olsa da, pek çok belgeselci klasik anlatımın izlediği yolları dönüştürmek üzerine çalışmakta ve kendi ürünlerinde klasik anlatımın temel özellikleriyle oynamakta ve belgeseli bir çeşit performans alanı olarak kullanmaktadırlar. Gerçekliğin hiçbir zaman geleneksel belgeselde yapıldığı denli net şekilde kurulamayacağı ve baktığımız görüntünün her an değişebilir, akışkan bir yapı olduğu görüşlerini projemin çıkış noktası olarak düşünebilirim. Başta da söylediğim gibi benim için belgesel her türlü denemeye, yeniliğe açık olmasından ötürü heyecan verici bir alan. Yıllar boyunca topluluklara katı, değişmez kaplarda gerçeklikler sunan belgeselin aslında kırılgan bir yapı olduğu ve her çatlağında dünyadaki her varlığa dair yakalanmayı-kaydedilmeyi-algılanmayı bekleyen ayrıntıların saklı olduğu fikri beni heyecanlandırıyor. Bu yüzden projemde ‘gerçeklik’ diye adlandırılan kavramın bir sürü müdahaleyle oluşturulmuş, yapay ve dağılabilir, yok edilebilir bir kavram olduğu noktasından yola çıkarak; belgeselin kurduğu iktidarın en büyük temsilcisi olan anlatıcı üzerinden ‘gerçeklik’ ile oynamayı amaçlıyorum.

Sinopsis

Bir sokak görüntüsü ile film başlar. Görüntüler akmaktadır ve anlatıcı konuşur, güven verici bir ses tonuyla izleyeceğimiz her şeyin gerçek olduğunu söyler. Küçük farklar barındıran benzer görüntüler art arda kullanılarak anlatıcının gerçeği duruma uygun şekilde yeniden yarattığı durumlar oluşturulur. Örneğin; yolda yürüyen iki insanı gördüğümüz planda anlatıcı, “Görüyorsunuz, bu yörenin insanları genelde açık havada dolaşmayı sever, zaman burada yavaştır, insanlar huzurludur, sakindir… Gidecekleri yere yürüyerek gitmeyi tercih ederler.” İki insan gitmek üzere olan otobüse son anda binerek kadrajdan çıkarlar. Anlatıcının hikâyesi gerçekliğini yitirmiştir artık ve anlatıcı panik halinde yeni bir hikâye yazmaya çabalar: “Ama aceleleri olabilir tabii. Bazen… Toplu taşımacılık yöre halkının vazgeçilmezlerinden biridir.” benzeri mantıksız çıkarımlar yapar.

Anlatıcı, belgeselin diğer tüm ögeleri tarafından devre dışı bırakılmak istenir. Bu, kimi zaman, bir meslek sahibinin işi başında çekildiği esnada çekim açısının aniden değişmesi ve kadrajdaki insan(lar)ın bu sıradan yaşam görüntülerinden fantastik karakter(ler) görünümüne bürünmeleri şeklinde olabilir. Üçüncü yol, anlatıcının üzerine konuştuğu sahnede izlediğimiz panoramik belde görüntüsü sağdan sola pan yaparken durması gereken yerde durmaz ve kameramanı izleyen ‘yöre insanları’nı görürüz yanlışlıkla, anlatıcı yine ne yapacağını şaşırır. ‘Yöre insanları’ndan birine boy plan geçilir ve anlatıcı rahatlar; kadrajdaki insana aşağıdan yukarı tilt yapılırken anlatıcı ‘yöre insanı’nın genel özelliklerinden bahsetmeye başlar. Son yol ise müziğin anlatıcı ile ilişkisini ele alacak. Anlatıcı yörenin ünlü bir tarihi binasının görüntüsü üzerine konuşur ve onun –kendi uydurduğu- tarihini anlatırken, arkadan bu anlatıya uygun şekilde çalan müzik durmadan değişerek ve oldukça alakasız tarzlara geçiş yaparak anlatıcının aktarmaya çalıştığı hissi aktarmasını engelleyecek. Bu şekilde değişen müzikler devam ederken anlatıcı daha fazla devam edemez ve panik halinde ancak yine hisli bir ses tonuyla bir bitiriş konuşması yaparak belgeseli kapatır.

Siyah beyaz çekilen görüntülerin görsel detay ve içerik bakımından sade olmasına özen gösterilecek. Sakin, gözü yormayan kadrajlar yoluyla oyunculara hareket değişimlerinin anlaşılır şekilde olacağı alanlar yaratılacak.

Tretman

Sahne, anlatıcının sesi eşliğinde açılır: “Burası yurdumuzun küçük bir kasabası. Sakin bir gündelik yaşantının akıp gittiği, gökyüzünün masmavi, yeryüzünün yemyeşil olduğu şirin bir belde. Burada yaşayan insanların gerçek hikayelerine yakından göz atalım hep birlikte.”

Siyah-beyaz bir cadde görüntüsü. Yollar tenha, tek tük arabalar geçmekte. İnsanlar tek başlarına ya da ikili-üçlü gruplar halinde dolaşıyor.

İkinci sahne: İki insan uzun bir sokakta yürümekteler. Anlatıcı konuşmaya başlar: “Bu yörenin insanları genelde açık havada dolaşmayı sever, zaman burada yavaştır, insanlar huzurludur, sakindir… Gidecekleri yere yürüyerek gitmeyi tercih ederler.” İki insan gitmek üzere olan otobüse son anda binerek kadrajdan çıkarlar. Anlatıcı bu yeni son karşısında tıkanır, duraksar ve hemen yeni bir hikaye yazmaya koyulur: “Ama aceleleri olabilir tabii. Bazen… Toplu taşımacılık yöre halkının vazgeçilmezlerinden biridir.”

Üçüncü sahne: Küçük bir tezgah açmış, tütün ve tabaka satan bir adam görürüz. Müşteriler gelir, gider; onlara karşı oldukça güler yüzlüdür. Anlatıcı bu esnada yöre esnafının halkla ve birbiriyle ne kadar güzel bir uyum içinde olduğundan bahseder, sesi ılık ve güven vericidir. Keyifli bir şekilde, satıcıların içtenliğinden söz etmeye devam eder. Çekim açısı aniden karşı açıdan alt açıya geçer ve o zamana kadar fonda çalan sakin müzik bir anda şiddetlenir ve yükselir. Tütün satıcısı iri ve korkutucu görünmektedir artık, gelen müşterilere tütün satmaya devam eder. Anlatıcı yine yeni bir hikaye bulmak zorunda kalır. Bu satıcıya gelen müşterilerin ‘genelde alt sınıftan eğitimsiz vatandaşlar olduğundan’ ya da ‘çevre muhitlerden geldiklerinden’ bahseder, daha kızgın ve heyecanlı bir ses tonu vardır.

Dördüncü sahne: Beldenin panoramik görüntüsü sağdan sola pan hareketiyle gösterilirken anlatıcı yörenin güzelliklerini, zenginliklerini anlatmaktadır. Pan hareketi durması gereken sınırda durmaz, kameramana bakan ‘yöre insanları’ kadraja girer. Anlatıcı yine ne yapacağını şaşırır. ‘Yöre insanları’ndan birine boy plan geçilir ve anlatıcı rahatlar; kadrajdaki insana aşağıdan yukarı tilt yapılırken anlatıcı ‘yöre insanı’nın genel özelliklerinden bahsetmeye başlar. Hisli bir ses tonuyla abartılı ve uzun cümleler kurarak insanların kültürel değerlerinden bahseder. Ama kameraya bakmaya devam eden insanın üzerine söylenen bu cümleler bağlamsız ve abes durur.

Beşinci sahne: Anlatıcı, yörenin ünlü bir tarihi binasının görüntüsü üzerine konuşmaktadır. Binanın –kendi uydurduğu- tarihini anlatırken, arkadan bu anlatıya uygun şekilde çalan müzik bir süre sonra aniden değişir ve oldukça alakasız tarzlara geçiş yaparak anlatıcının aktarmaya çalıştığı hissi aktarmasını engeller. Bu şekilde değişen müzikler devam ederken anlatıcı daha fazla devam edemez ve panik halinde ancak yine hisli bir ses tonuyla bir bitiriş konuşması yaparak belgeseli kapatır. Son görüntü beyaza düşerek son yazısı görünür ve film biter.

Oyuncular bölümünde anlatıcıyı seslendiren ve kamerayı kullanan (ben J) kişi de dahil görünen görünmeyen tüm ekibin ismi rolleriyle birlikte akar. Belki sonunda –son yazısının altına- yapmak istediğim işe dair motivasyonumu belirttiğim kısa bir cümle –içime sinen bir tane bulursam- ekleyebilirim.

Film Bütçesi/Kaynaklar

Filmmor Kadın Kooperatifi’nden kamera ve kurgu desteği alıyorum, ekipman için bütçe ayırmam gerekmeyecek.

Kasetler: <15tl

Yol masrafları: -Sarıyer’e gidip çekim mekanı arayacağım, burada çekmeye karar verirsem- <50>

Takvim

18 Ekim 2010

Taslak senaryonun hazırlanması

Oyuncuların belirlenmesi

25 Ekim 2010

Oyuncularla buluşma/çalışma

Senaryo ikinci taslak

Deneme çekimleri

Dekor ve aksesuar listesi hazırlama, eksiklerin tamamlanması

1 Kasım 2010

Çekimlerin başlangıcı

Müzisyenlerle buluşma

8 Kasım 2010

Çekimler devam

22 Kasım 2010

Yapım sonrası organizasyonu (gösterimini nasıl yapacağımı planlamak)

Çekimler bitiş

29 Kasım 2010

Deşifrasyon

Kaset aktarması (?)

6 Aralık 2010

Kaba kurgunun hazırlanması

13 Aralık 2010

İlk kurgu

20 Aralık 2010

İkinci kurgu

Son halinin sunumu

27 Aralık 2010

Son kurgu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder