1 Ekim 2010 Cuma

Todd Solondz Sineması


Selin Akgül
Todd Solondz Sineması'nda Burjuva Aile ve Ahlak Yapısının Çözülüşü Üzerine
"Sadece sizin yapabileceğiniz bir film yapın, sadece sizin izleyeceğiniz değil."
Todd Solondz
Bu çalışmada Todd Solondz filmleri üzerinden burjuva aile ve ahlak yapısının çözülüşü, popüler kültürün bireyler üzerine etkisi, "Amerikan Rüyası"nın çöküşü ve bireyselleşmiş toplumun gündelik hayatta yansımaları araştırılacaktır. Filmlerinde toplumun neredeyse hep aynı kesimine odaklanan Todd Solondz bu kesimin çarpık aile yapıları ve absürdlüğe varan ahlaki değerlerini ilk bakışta klişe gibi görünen ama alt metinleri güçlü filmler yapmıştır.
Solondz sineması çok "Amerikan" gibi görünse de günümüzde bütün toplumlarda ele alınabilecek ve birebir bağlantı kurulabilecek noktalara parmak basar. Dolayısıyla bugün, Türkiye'de dahi birçok konuda Solondz'un filmleriyle paralellik kurabiliriz. Olaylar, kişiler, yaşam tarzları ya da görüntüler uzak gibi görünse de yönetmenin ele aldığı meselelerin çok da yakınımızda olduğunu farkederiz. Çünkü anlatılan hikayeler herhangi bir 13 yaşındaki kızı ya da herhangi bir aileyi anlatabilir. Başta söylediğim gibi çok Amerikan görünsede aynı bireyi, aynı bireyciliği ve aynı ahlak kalıplarını 2010 Türkiye'sine uyarlamak çok da zor değil. Tam da bu yüzden 13 yaşında okulun popüler kızlarından biri olmak isteyen ve kendi ayağıyla tecavüz edilmek için arkadaşının yanına giden ergenle, Rumeli Hisarüstü'nde gecekonduda oturup Etiler'de oturuyorum diyen ve Akmerkez'den alışveriş eden 13 yaşındaki ergen kızın arasında ruhsal olarak çok da fark olduğunu düşünmüyorum. Ve benim de hayatım boyunca en iyi gözlemlediğim kesimin bu insanlar olduğunu düşündüğüm için Todd Solondz sinemasını ele almayı çok istedim. Bilmediğim, hiç tanımadığım insanların öykülerini anlayabilirim ama en iyi şekilde anlamak ve anlatabilmek için sıradan insanların gündelik yaşantılarının, bu çalışmada tartışmak istediğim meseleler için bana en iyi altyapıyı sunduğunu düşünüyorum.
Tüm bunların yanı sıra, ilkel toplumlardan bu yana aile modellerinin nasıl dönüştüğünü ve burjuva aile modelinin örnekleri olarak Todd Solondz filmlerindeki aileleri ele almak istiyorum. Çünkü bu sürecin son basamağı olan bu aileler bu çalışma için bir prototiptir.
Çalışmada öncelikle Amerikan sinemasına değinilecektir. İki ayrı alt başlık olarak da Hollywood sineması ve bağımsız Amerikan sineması kısaca ve giriş niteliğinde değerlendirilecektir. Çünkü iki konu da kendi başlarında birer tez konusu olmakla beraber daha geniş değerlendirmeler konuyu dağıtabileceği gibi başka bir başlık altında ele almayı hak etmektedir. Dolayısıyla Amerikan sinemasındaki ayrımı yaptıktan sonra bağımsız sinemaya biraz daha eğilerek buradan bunun bir örneği olarak Todd Solondz sineması incelenecektir. Solondz'a gelmeden biraz bağımsız sinemadan bahsetmekte yarar var. Bağımsız sinema her ne kadar kendi öznelliklerinden yetişse de tüm ulusal sinemalar içinde popüler sinemadan ya da ticari sinemadan ayrılmaları birbirleriyle benzer nitelikler taşır. Amerikan bağımsız sineması da hem Solondz sinemasını incelerken hem de kendi sinemamıza bakarken bize çeşitli ipuçları sunabilir. Buradan bağımsız sinemanın bir örneği olarak Solondz'a geçilecek ve yönetmeni sinema tarihi içinde nerede konumlandırıyoruz bu tartışılacaktır.
Todd Solondz sineması da iki ayrı alt başlık halinde değerlendirilecektir. Birincisi Solondz'un filmlerini yapım süreci. Öncelikle yönetmenin sinema hayatına kısaca giriş yapmakta yarar var. Senaryo yazımından postprodüksiyona kadar filmlerinin değerlendirilmesi, yönetmenin aktarımlarının paylaşılması, vs. konular bu bölümde işlenecek. Ayrıca filmlerin sinemasal analizi de bu bölümde yapılacaktır. Örneğin kamera kullanımı, kurgu, filmlerindeki estetik öğeler vs. bu bölümde tartışılacaktır. İkinci ve asıl bölüm ise filmlerin sosyolojik arkaplanı ve analizi.
Bu bölümde de tarihsel süreçlerle paralel olarak burjuva aile ve ahlak yapısının Solondz sinemasındaki izdüşümleri çoğu zaman sahne sahne incelenerek bir film okuması yapılacaktır. Todd Solondz filmlerine baktığımızda özellikle ilk filmleri çok büyük bütçelerle yapılmış filmler değildir. İlk filmlerinin vasat olduğunu da söyleyebiliriz. Ama filmlerinde hep muhalif bir duruşun, altı yavaş yavaş oyulan bir sistemin, gittikçe daha da çıplak kalan ilişkilerin varlığını görebiliriz. Filmler çok etkileyici ya da harikulade denilecek türden filmler olmayabilir, hatta çoğu kişi tarafından irrite edici ve iğrenç bulunabilir. Ama filmlerin insanları silkelediği ve sarstığı ve kesinlikle bazı kalıpları sorgulattığı kesin. Solondz'un filmlerine genel olarak baktığımızda, başta da bahsettiğim gibi, hikayeler traji komik olduğu gibi aslında oldukça klişelerle dolu filmleridir. Fakat yönetmenin farkı da bu klişeleri kullanarak klişelerle dalga geçmesidir. Hollywood aslında klişelerle doludur ve Solondz da kendine has üslubuyla bunları kara mizah örneği olarak ele alır.
Bu çalışmada yönetmenin beş filmi değerlendirilecektir. Bunlar Happiness, Storytelling, Palindromes, Welcome to the Dollhouse ve Life During Wartime'dır. Filmlerin ortak yanları da hep Amerikan burjuva ve orta sınıf aile yaşantılarını öne çıkarması, bu sınıfın dış dünyayla ve toplumla arasına duvarlar örerek hem topluma hem kendine yabancılaşması ve bireycileşmesi, bu insanların absürdlüğe varan değerleri, vs. Filmlerden kısaca bahsedecek olursak Happiness'ta, dıştan bakıldığında sisteme oldukça entegre bireylerin aslında sadece uyum sağladıklarını ve bir çeşit rol oynadıklarını ama hep mutluluğu -ama yanlış yerlerde ya da değil- aradıklarını görürürüz. Life During Wartime ise Happiness'ın bir nevi devam filmi gibidir. 11 Eylül sonrası karakterlerin yaşamına bakarken aslında siyasi arenada taşlar yerinden oynarken, dünya çalkalanırken, karakterlerin yaşamlarında da bazı değişimler olmuştur fakat bu değişimler kendilerinden çok da uzağa düşmez. Ne de olsa sistem aynıdır, karakterlerin işi\çevresi\bulundukları mekanlar\ medeni hali vs. değişse de beraber yaşadıkları ahlak ve aile kalıpları, kendi ördükleri görünmez duvarlar yıkılmadıkça mutluluğu elde edemezler. Bu arada savaş süregider, televizyonda küçük yeşil adamları görürler, ancak bir polisiye roman okumanın verdiği gerilim ve heyecanla savaş takip edilir ama hiçbir zaman içselleşmez, hissedilmez. TV dizisinden farksızdır savaş, çünkü insanlar öylesine kendi yaşamlarıyla meşgul ve yorgunlardır ki savaş koyu renkte bir arka plan olmaktan öteye geçemez. Savaş bireylere sadece böyle dokunabiliyorken, filmde savaş görüntüleri biraz bize de dokunur. Ne kadar yalancı bir ilişkiler ve değerler yumağı varsa ortada bir o kadar da yalancı ve ikiyüzlü, hesaplaşılması gereken bir savaş vardır.
Palindromes'ta ise ısrarla bebek sahibi olmak isteyen bir genç kız konu edilir. Genç kız ancak bu şekilde mutlu olacağına inanır. Ailesinin ilgisiszliği ve aralarındaki iletişimsizlik, özgürlükçü olmalarıyla övünen ama bu konuya gelince takıntılı, yine absürd bir ahlak bekçiliği yapan bir aile bu filmde de kendini belli ediyor.
Wellcome to the Dollhouse ise popüler olmak isteyen ama kimsenin onunla "çıkmak" istemediği bir ergen kızdır. Kendinden küçük kız kardeşi daha güzel daha sevimlidir ve kahramanımız da popüler güzellik kriterlerince çirkin bulunmaktadır. Öyle ki okul arkadaşı ona kendisine tecavüz edeceğini söylediğinde, bunu bir nevi lütuf olarak algılayarak, buna hemen teslim olmuştur. Bu filmde de daha çok kutsallaştırılan aile sevgisi(-zliği), yerini daha çok standardize olmuş güzelliğe bırakır. Bu film üzerinden daha çok popüler kültür okuması yapılabilir.
Kısaca özetlersek, Todd Solondz sineması bugün yaşadığımız coğrafyada da hakim olan ideolojilerin, çarpıklıkların, yerleşik değerlerin ve absürd ahlak yapısının, en çok da kutsallaştırılmış ailenin yıkımını yansıtır. Bunu kah pedofili bir baba aracılığıyla, kah üç kuşak aile fertlerinin toplandığı bir yemek masasında, kah mastürbasyon yapmak isteyip başarılı olamayan bir çocukla anlatır. Kahramanlar ve hayatlar hep aynı fotoğrafın değişik parçalarıdır. En temel meselelerinin kaynağı hep sistemin onlar farkına bile varmadan inşa etmiş olduğu duvarlardır. Todd Solondz bu noktada çok da karamsar görünse de aslında mesaj bellidir. Hiç kimseye bu sınırlar içinde umut vaat etmez. Çünkü sorun yine başka vücutlarda dirilecektir. Bu yapıyı yıkmadan ne gerçek anlamda özgürleşilebilir ne de gerçek mutluluk elde edilebilir.
Çalışmanın ana hatları şimdilik bu şekilde. Derinleştirilmesi gerekn birçok konu var. Başından alırsak önce Amerikan sineması okuması gerekiyor. Hollywood'un kurulmasıyla bağımsız sinema örnekleri ilk ne zaman çekiliyor? Amerikan sinema tarihinde bağımsız filmlerin özellikleri neler? Kendini ticari sinemadan ayrıştıran bağımsız sinema kendini nasıl konumlandırıyor? Bugüne kadar temel meseleleri neler olmuş? Todd Solondz'un ele aldığı konular daha önce Amerikan bağımsız sinemasında görülmüş mü? Varsa bunun örnekleri neler? Eğer Solondz ile aynı konuları işleyen yönetmenler varsa bunlar incelenecek, gerekiyorsa onların da filmleri izlenecek. Hatta orta sınıf çelişkileri üzerine çekilmiş Avrupa'dan ya da dünya sinemasından örnekler ön açıcı olabilir. Ama benim kişisel tercihim sadece Avrupa sinemasını ele almak. Çünkü bu sorunların en belirgin anlamda ileri kapitalist toplumlarda ortaya çıktığını düşünüyorum ve bunu en iyi Amerikan sineması dışında Avrupa'ya bakarak görebilirim.
Bunların yanı sıra Eleştirel Aile Kuramı okuması yapmak faydalı olacaktır. Orta sınıf ahlakı ve burjuva aile yapısını incelemeden önce bunu tarihsel olarak üretim ilişkilerinin değişimiyle paralel olarak ele alıp, bu diyalektikle beraber günümüz aile yapısı incelenebilir. Bunun için de Mark Poster'ın Eleştirel Aile Kuramı'nın yardımcı olacağını düşünüyüorum. Ayrıca Jean Baudrillard'ın Amerika ve Tüketim Toplumu adlı kitapları, İrfan Erdoğan'ın Popüler Kültür'de Gasp ve Popülerin Gayrimeşruluğu adlı makalesi, Yeni Film dergisinde Özge Özdüzzen'in Todd Solondz üzerine yazdığı yazısı ve yönetmenle yapılan söyleşi, internette yer alan bazı söyleşiler vs. bu çalışmada bana yardımcı olacağını düşündüğüm kaynaklardan bazıları.
Çalışmanın takvimini düşünecek olursak da, ilk iki hafta Amerikan sinemasını incelemekte yarar var. Bir yandan literatür taraması yaparken bir yandan Solondz'un ve Solondz tarzına yakın, bu süreçte belirleyeceğim başka yönetmenlerin filmlerini izleyeceğim. Bağımsız sinema araştırması yaparken bir yandan da Todd Solondz'a bir adım daha yaklaşabilirim. Bu iki hafta boyunca ayrıca 90'lar ve 2000'lerde tüm dünyada ve tabii ki Amerika'daki sosyal\kültürel\politik ortamı incelemek de iyi olabilir. Üçüncü ve dördüncü hafta (ders programına göre 4. ve 5. haftalarda) ise şimdiye kadar bahsedilen konularda bilgi toplamak ve kaynak taraması yapmak istiyorum. Yukarıda bahsettiğim kaynakları gözden geçirirken bir yandan konuyla alakalı yardımcı kaynaklar araştırıp gözden geçireceğim. Hatta yönetmenin son filmi olan Life During Wartime'ın gösteriminden sonra çıkan yerli-yabancı dergilere tekrar bakabilirim. Daha sonraki haftalarda elde olan verilerin toplanması, değerlendirilmesi, sentezlenmesi, ayıklanması, vs. gerekiyor. Daha sonra çalışmayı yazıya dökmek zamanıdır.
Bu çalışmayı ilgili konferanslarda sunmayı ve sinecine dergisine göndermeyi düşünüyorum. Sunum yapabileceğim konferanslarla ilgili çok bilgim yok. Bu süreçte bunu da araştıracağım.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder